Umut’ dan olma Neslihan’ dan doğma Ali’nin doğum hikayesi :)

bazı gebbeler önce anne oluyor sonra bana kız kardeş… Neslihan da onlardan biri, hamileliği algılayış şekli- doğuma saygısı bizim enerjimizi birleştirdi. sonra hayat bize aşağıdakileri yaşattı…
“Hamile kalmadan önce ben normal doğum yaparım yaaa diye düşünürken, hamile kalıp iş ciddiye binince Googleda araştırmalar başladı. “Normal Doğum kaç saat sürer? Normal Doğum sancısı nasıldır? Suyun gelmesi ne demektir?” Hatta “normal Doğum mu sezaryen mı” :)) Hamilelik haberinin ilk mutluluğunu yaşayıp, bu güzel mucizeye şükrettikten sonraki ilk işiniz bu çocuk buradan nasl çıkacak oluyor. Evet çıkacak bir şekilde ama nasıl?
Doğum deyince bilinçaltımızda olan o kadar kötü görüntüler var ki, hamile kalınca o bilinçaltındaki görüntüler su yüzüne çıkıp sürekli kendilerini hatırlatmaya başlıyorlar. Hamilelik 9 değil de 20 ay olsa ohh daha var doğuma diye sevineceksiniz o kadar vahim durumdasınız. Bir de ekstra panik bir insan olunca daha yolun başındayken ben doğuma kadar bu stresle bebeğime de kendime de zarar veririm diyorsunuz. Daha önceden Doğum yapmış bir arkadaşımın tavsiyesiyle Bir Doğum danışmanı araştırmaya başladım. Yaptığım araştırmalar Pınarımı çıkardı karşıma. Tabi o zaman benim için sadece Gebbepınar. Konuştuk buluşmaya karar verdik. Annemle birlikte gittik, neredeyse benden daha hevesli. Çünkü kendisi benden de panik bir insan olarak, bu süreçte ve doğumda bu işi gerçekten bilen birinin bana yardımcı olacağı düşüncesine bayılmıştı. Pınar o zamana kadar gördüğüm en enerjik, neşe saçan, aynı zamanda huzur veren insandı sanırım. Oturduğumuz cafede ne yesem diye yarım saat düşünen kararsız ötesi ben Pınar’la çalışmaya ilk tanıştığımız an karar vermiştim. Tabi karar vermemdeki en önemli kriterlerden biri ebe olmasıydı. Yüksek lisans yapıyordu, bilgilerini sürekli güncel tutuyordu, önceden yıllarca hastanede ebelik yapmıştı ve de kendine güveniyordu. Ve benim de kendime güvenmem gerekiyordu. Ve bunun için beni nasıl bir sürecin beklediğini bilmem gerekiyordu. Yapılan bir testte bebeğimizle ilgili yüksek riskli bir hastalık çıkmıştı. Bir üst seviye test yapılıp da sonuç gelene kadar bir haftada kendimi yiyip bitirmiştim. Bebeğinizle ilgili bir terslik çıkacak diye ödünüz kopuyor, bütün hamileliği diken üzerinde geçiriyorsunuz. Bilmeden bebeğe daha çok zarar veriyorsunuz, çünkü stresli olduğumuzu da mutlu olduğumuzu da hissediyorlar. Çok şükür temiz çıkmıştı sonuçlarımız. Telefonda testin sonucunu söyleyen doktora 10 kere sormuşumdur ‘doğru dimi bir sorun yok’ diye. Hamilelikte enteresan olan bir durum var. Üzüldükçe stres yapıyorsunuz, ayy bebeğimi de üzdüm diye. Bu sefer stres yaptım diye tekrar üzülüyorsunuz. Saçma bir kısır döngü. Eşinizle, ailenizle, karnınızdaki minik bebeğinizle huzurlu güzel bir hamilelik süreci geçirmek varken, Google’da endişe dolu sorular araştırıyorken buluyoruz kendimizi genelde. İşte tam bu süreçte işin ehli birinden yardım almam, kendim, bebeğim ve ailem için yaptığım en iyi şey oldu. Pınar’a normal Doğum istediğimi, ama bunun bebeğe bağlı olduğunu, bebeğin kendi ne zaman ve nasıl istiyorsa o şekilde gelmesini istediğimi söylemiştim. Pınar da aynı fikirdeydi ve böylece, doğumun şeklinden çok ‘doğumun kendisine’ hazırlanmaya başladık.
Sağ olsun hamilelik sürecinde her zaman bana destek olan eşimle birlikte, kendi evimizde doğuma hazırlık derslerini almaya başladık. Birlikte aile olmaya hazırlanıyorduk. Bu süreçte insana esas korkunç gelen şey aslında bilinmezlik oluyor. Sizi nasıl bir sürecin beklediğini bilmek istiyorsunuz. Hamileliğimi, eşimle ve bebeğimle birlikte günleri geçiştirerek değil de doya doya yaşamak istiyordum. Bir mucize büyüyordu ve siz onun her anına şahit oluyordunuz. Derslerde yaptığımız HypnoBirthing ve nefes egzersizleri de ekstra rahatlatıcı oluyordu. Doğru nefes teknikleriyle bebeğimize daha fazla oksijen gidiyordu. Öğrendiklerim sayesinde ‘ayy ben Nasıl doğuracağıma” odaklanmaktansa, hamileliğime ve bebeğime odaklanabildim. Böylece panik ötesi bir insan olan ben, geri kalan hamilelik sürecimi beni tanıyanların hayretleri içinde huzurlu, rahat, mutlu bir şekilde geçirebildim ?
Normal doğum yapmayı istiyordum. 39’a gelmiştik ve küçük bey hala aşağı inmemişti. Merdiven inip çıkmalar, hurma yemeler derken 39+5, sabah 4’te tam da Pınar’ın anlattığı gibi nişanım geldi. Hemen bana yaz demişti Pınar, 2 dk sonra cevap geldi. Sancılarımın sıklığını sayacaktım ve yatıp dinlenecektim. Minik oğluşumuza kavuşmaya çok az kalmıştı, beklenen gün gelmişti. Teoride gördüklerimiz pratiğe dönmeye başlamıştı ama ben sanki her gün nişanım geliyormuş gibi gayet doğal ve rahat karşılamıştım. Tekrar yattığımda ıslaklık hissettim sanırım suyum da geliyordu. Fakat bir terslik vardı, Pınar’ın derste anlattığı, Doğumda olabilecek tersliklerden biriydi bu; suyum kahverengiydi. Doktorum İlkay hanım plasentamda yaşlanma olduğunu ve bunu takip etmemiz gerektiğini zaten iki haftadır söylüyordu. Doğum sancıları gelince, plasenta yeterli oksijeni üretememiş, minik kuş da panik yapınca kendinden önce mekonyumu gelmişti. Doktorumuz bizi acil hastaneye çağırdı. Eşim ve ablamla sabah 8’de hastaneye gittik. Hafif ağrılarım vardı sanırım açılmalar başlamıştı ve de suyum gelmeye devam ediyordu. Acil gittiğimiz için Pınar da eve değil direk hastaneye geldi. 2,5 cm açılma var dediler ama daha yolun başındaydık, su tamamen bitmişti ve mekonyum vardı. Bu yüzden doktorumuz sezaryenin daha doğru olacağını söyledi. Ali bey dünyaya bu yolla gelmeyi tercih etmişti ve sezaryene karar verdik. Ailemizin diğer üyeleri de gelmeye başlamıştı. Kimse paniğini göstermemeye çalışıyordu ama sezaryen ameliyat demekti. Bense o ana kadar kendimden bile beklemediğim bir performansla gayet rahatken, kendimi demek ki içten içe normal doğuma hazırladığım için yavaştan endişelenmeye başlamıştım.
Tam o sırada imdadımıza doktorumuz yetişti. Normalde doğum yaptığım hastanede ameliyata kimse alınmazken, Pınar ebe olduğu için sağlık görevlisi kontenjanından benimle ameliyata girebilecekti. İşte o an bütün cesaretimi geri topladım ve Pınarla birlikte, dualar eşliğinde, elimi tutup bana cesaret vererek ameliyathaneye gittik. Hiç bilmediğininiz soğuk bir ameliyathanede, güvendiğiniz, birlikte gülüp eğlendiğiniz, hamilelik döneminde sizi sakinleştiren, bütün hamlelik sürecinizi bilen biriyle olmak o kadar rahatlatıcı bir şeydi ki. Önceden de bir sürü sezaryene şahit olan Pınar ameliyat ortamına da alışık olduğu için o sakinliğiyle benle muhabbet ederek beni de sakinleştirmişti. Biz gayet sanki evde uzanmışım da muhabbet ediyormuşuz gibiyken, şimdiye kadar duyduğum en en en güzel sesi duydum; oğlumun sesi. Allah’ıma şükürler olsun sağlıkla dünyaya gelmişti. Perdenin arkasından çıkmıştı, bana doğru getiriyorlardı miniğimi. Ağlıyordu ama yanıma gelince sustu ve burnumu emmeye başladı. Bu an yaşanılan bütün zorluklara değerdi. Mekonyumla doğduğu için çok duramadan, Pınar ebe-teyzesinin güvenli kollarında muayenesi yapılmak üzere gitti. Zaten o andan sonra, 10 dk mı geçmiş yarım saat mi geçmiş pek anlamıyorsunuz. Çok da umursamıyorsunuz. Bizim en güzel hikayemiz başlamıştı.
Ameliyat sırasında doğum ekibinin dikkatini bir şey çekmişti, rahattım, uzanmış sakin bir şekilde bebeğime kavuşacağım anı beklemiştim. ‘Doğum eğitimi ne kadar da yararlıymış sende gördük’ dediler. Gebenin rahat olması onları da rahatlatıyordu ve de işlerini daha da düzgün yapabiliyorlardı. Doğumumu da hamileliğimi de olabildiğince keyfini çıkararak yaşamaya çalışmıştım. Bu süreçte en büyük destekçilerim canım eşime, canım aileme, doktorum İlkay Filizcan’a teşekkürlerimi sunuyorum. Ve de hamilelik sürecini stressiz atlatmamı sağlayan, günün her saatinde sorduğum mantıklı ya da mantıksız tüm sorularımı sabırla cevaplayan, doğumdan sonra da yakasından düşmeyip hala bebekle ve kendimle ilgili her şeyi danıştığım, her zaman desteğini hissettiğim, ebe-gebe ilişkisini çok güzel bir dostluğa dönüştürdüğümüz Sevgili GebbePınar’ ıma teşekkürlerimi iletiyorum. Onlar olmadaydı bu kadar keyifli bir hamilelik ve rahat bir doğum geçiremezdim.
Herkese mutlu, huzurlu, sağlıklı bir hamilelik ve doğum dileklerimle…”