bir sessizlik oldu ya, işte o an Duru geldi…

Her hamilelik her doğum bir ebe olarak bana da çok şeyler öğretiyor. Her yeni güne bir şey öğreniyor olmak da benim hayat felsefemi de tamamlıyor. Sabırlı olmak- samimiyetle gebeme-bebeğine-eşine hizmet etmek ise benim yaptığım işin özü oluyor.
Şimdi sizi bir solukta okuyacağınız pozitiflik derecesi yüksek yaşanmış bir hikaye ile baş başa bırakıyorum.
“Şimdi efendim durum şöyle ki ben hastanelerden pek bir korkarım. Hatta o kadar korkarım ki durumum acillik olana kadar ziyaret etmem kendilerini. E tabi hal böyle olunca her 365 günün birini acilde istihkakımı doldurmaya ayırırım, maksat hatırı kalmasın.
E tabi doğum olayı biraz farklı sonunda bir hayatın can buluşu var. En basiti hasta ziyaretine değil bebek ziyaretine gittiğiniz bir bölüm sonuçta. Ama işte o “sezaryen”, benim için olayı hem hasta ziyareti hem bebek ziyaretine çevirirdi. Hal böyle olunca da normal doğum gözüme hep daha sevimli görünürdü.
Bu konuda oldukça nettim benim ve bebeğin sağlığı elverdikçe normal doğum yapacaktım. Daha ilk randevuda belirtmiştim bunu. Riskli doğum uzmanı olduğu için sezaryen oranı yüksek olan doktorum Oluş Api ise isteğimi saygıyla dinlemiş ve bu yolculuğun istediğim gibi tamamlanması için yapmam gerekenleri paylaşmıştı: fazla kilo almayacak, hareket etmeyi ihmal etmeyecektim.
Nitekim 8. ayı devirene kadar yüzdüm, bol bol yürüdüm, yoga yaptım, fellik fellik gezindim (hatta hayatımda en sık hamileyken seyahat etmiş olabilirim). Doktorum her ne kadar 8 kilo hedef koysa da ben sonlara doğru kendime kıyak geçip toplamda 10 kilo ile kapadım hamilelik defteriniJ Tabi bu işin fizyolojisi eh bunun bir de psikolojisi var. Hele ki bizim gibi felaket tellallığına pek meraklı bir memlekette ruh sağlığını korumak nispeten daha zor.
Fiziki sağlığım benim elimdeydi de psikoloji biraz çevrenizin desteğine bağlı peki ben ruh ve akıl sağlığım için ne mi yaptım. Efendim öncelikle insanların hamilelik hikayeleri dinlemedim. Her bebeğin ve hamileliğin kendine özel olduğuna inandım. Başkalarının kötü deneyimlerinin etkisinde kalmamak için yeri geldi edepsizlik edip kısa kestim laflarını (oh ne de iyi etmişim), uzak durdum negatif insanlardan. Tabi bu demek değil ki her şeyden bihaber bir hamilelik geçirdim. Fikrine, deneyimlerine ve pozitifliğine itimat ettiğim sınırlı sayıda insana danıştım, kendim araştırdım, okudum. Bir de en önemlisi doğum kursuna gittik eşimle. Bizim için bir mihenk taşı oldu bu eğitim. Şimdi tanıdığımız herkese tavsiye ettiğimiz bu eğitim sayesinde doğum sürecinin tamamına hakim olduk, başımıza gelebileceklerden haberdar olduk ve en önemlisi de eşimle ne kadar iyi bir ekip olduğumuzu bir kez daha görmüş olduk ve her şey yolunda giderse bu süreci birlikte rahatlıkla normal doğumla sonlandırabileceğimize inandık.
Veeee tabi ki bu eğitim Pınar Ebe’yle çalışmaya karar vermemize de vesile oldu. Avrupa’da durumunuz riskli değilse ya da bizler gibi özellikle doktor olsun diye tutturmazsanız doğumları zaten ebeler yaptırıyor, aynı bizim Anadolu kültürümüzde olduğu gibi. Aldığımız eğitimin ardından ebe ile devam etmeye karar vermeden önce biricik doktorumuz Oluş Hocamızın da görüşünü almak istedik. Kendisi bize Pınar’ı önerirken “O’nun girdiği doğumlarda ben de çok rahat ediyorum” diyerek bizi destekledi. Ardından Pınar’la tanıştık ve yaşıt olmamıza rağmen o sakin hali, işindeki bilgisi, hakimiyeti, kendine güveni ve yaşam enerjisi ile bizi doktorumuzdan sonra bir başka emin elde daha olduğumuz hissi verdi.
Ardından beklemediğimiz bir şey oldu. Oluş Hocanın 9 Ocakta (40. Hafta) beklediğimiz doğumun 36. haftada başlayabileceğini söylemesi bizde soğuk duş etkisi yarattı. Bebeğimiz erkenden pozisyonunu almış kanala girmişti. 37. hafta prematüre eşiği olduğundan ve bebeğimiz hali hazırda normalden küçük olduğundan bu haber bizim için biraz moral bozucuydu. Moralim bozuldu ama hamilelik rutinlerimi etkilemesine izin vermedim; yürümeye ve yogaya devam ettim. Taaaaki 36. Hafta gelip de yogadayken sancılanmamın üstüne 1cm açılmam olduğunu öğrenene kadar. Moralim oldukça bozulmuştu yogayı uzun yürüyüşleri bıçak gibi kestim. Bu seferde o kadar hareketli bir insan olarak aniden eve tıkılmak psikolojimi bozdu. Neydi psikoloji önemliydi. Ben de daha kısa olmak kaydıyla yürüyüşlere yeniden başladım. Ama her yürüyüşün akşamında sürecin ilerlediğini hissediyordum, ufak adet sancıları halinde akın eden öncü kuvvetler rahmimi yokluyor süreci yavaş yavaş ilerletiyordu.
Derken 36 bitti 37’ye geldik açılmam 2 cm olmuştu. 38’e yaklaşırken nişanım da gelmişti, açılmam 4 cm’ye gidiyordu ama hala tık yoktu. Artık ev ahalisi olarak hepimizde, hatta çevremde sanki 42. haftadaymışım da doğuramıyormuşum havası olmaya başlamıştı :(Tabi biz bu sırada prematüre eşiğini atlattığımız için, bebeğimizin kilosu 2500 gr civarlarında göründüğü için artık mutluyduk ama sabırsızdık. Başka doktor olsa beni çoktan hastaneye yatırır suni sancıyı basar doğurtmaya çalışırdı. Doktorum bunu öneri olarak bana danıştı istemediğimi her şeyin olması gerektiği gibi kendi akışında ilerlemesi isteğimi yineleyince her zamanki gibi anlayışla kabul etti.
Böylelikle son kontrolden doktor dahil hepimiz ümidi kesmiş “bu kız bize yılbaşı gecesini hastanede geçirtecek” diyerek çıktık. Hatta artık o kadar emindim ki gelmeyeceğine geceyi tez jürisi için sunumuma hazırlanarak geçirmiştim. Tabi nerden bilebilirdim sabah 06:43’te daha öncekilerden çok farklı bir sancıyla uyanacağımı. 10 dk aralıklarla gelen sancılarla doğumun yaklaştığına karar verip doktorumu ebemizi arayıp ev ahalisini de kaldırana kadar 8 dk aralıklarla gelmeye başlamıştı. Kahvaltı yapıp hazırlanıp arabaya inene kadar 5 dk’ya düşmüştü. İş trafiğine denk gelmiştik, dörtlüleri yakarak gitmeye çalışıyorduk ama tabi ki İstanbul’da dörtlüleri yanan arabayla bile yol dalaşına girmeye meraklı insanlarla beraber yaşadığımızı hesaba katmamıştık.
Hastaneye vardığımızda doğumun başladığını söyleyip beni hemen doğumhaneye aldılar o sırada henüz doktorum da Pınar’da gelememişti. Üstüne bir de eşimi hasta yatışa gönderdiklerinden doğumhanede tanımadığım insanlarla bir arada kalmış kontrolde açıklığımın 5 cm’ye doğru ilerlediğini söyledikten sonra su kesemi patlatmalarıyla beni bir korku sarmıştı. Hastanenin kendinden emin, sözü geçen kıdemli Ayten ebesi “Bak saat 9 göreceksin 12’de doğuracaksın.” demişti ama ben panik haldeydim. Önce eşim, ardından doktorum doğumhaneye geldi sancılar dayanılmaz olmaya başlamıştı, halimi gören doktorum bana kıyamayıp “İstersen epidural yapalım dediği” anda ben teslim olmaya hazırdım. Eşim “Hayır hocam istemiyoruz biz böyle karar almıştık değil mi Didem?” diyordu ama kulaklarım dediklerini duymayı reddediyordu. Doktorumun gözünün içine bakıyordum: ne yapsak, yapsak mı, evet evet yapalım, yapalım mı…? O sırada Ayten ebe (görmediğimi sanıp) doktoruma kaş göz işareti yaparak beni oyalamak için “Epidurallik bir şeyi yok bir kaç saate doğuracak, bir şey kalmadı.” diyerek yakarışlarımı karambole getirmeyi başarmıştı.
Derken beni odaya aldılar, sancılar arasında çok fazlaydı, bulantım oluyor istifra ediyordum. Doktorum sona gelip de ıkınma safhasında ıkınamayacağım korkusuyla yeniden epidural alternatifini sundu tam anestezistler kapıya gelmiş ve eşim bana rağmen elinden geldiğince buna engel olmaya çalışırken Pınar yetişti imdada (benden ziyade eşimin imdadınaJ). İstemiyoruz diyerek girdi ve herkesi çıkarttılar, odada üç kişilik muhteşem ekip kalmıştık. Ben sancılar arasında ya istifra ediyor ya da sızıyor/bayılıyordum (hangisiydi emin değilim). Yeni sancının gelişiyle ayılıyor “epidural alalım mı, alayım değil mi” diye destek bekliyordum ama çok kararlı bir ikili vardı yanımda bana teslim olmayacaklardı. Derken açılmamın 8 cm’ye ulaştığı haberi ile beraber epidural ümitlerim yerle bir olmuştu. O an bu bebeğin benden nasıl çıkacağını düşündüğümü hatırlıyorum, imkansız geliyordu. Tam o sırada “Dayan 20 dk’ya doğuracaksın” dediklerini hatırlıyorum. İşte o 20 dk lafı bana tünelin ucundaki ışık oldu adeta evet başarabilirdim, az kalmıştı gerçekten. Derken açıklık 10 cm’ye geldiğinde doğumhaneye yürüyordum. Ondan sonra bir sancı hissettiğimi hatırlamıyorum doğuma ve ıkınmaya odaklanmıştım. Ikınamayacağımdan korkuyordu doktorum ama ben saatlerdir bu anı beklercesine 3 ıkınmada bebeğimi kucağıma aldım. İnanılmazdı. O anki rahatlamayı anlatamam. Epidural yoktu hatta kesi bile atılmamıştı. Bebeğim kucağımdaydı istediğim gibi kordonu geç kesilmiş ten tene temas yaşayabilmiştim. Sancılarım 6:43’te beni uykudan uyandırmış, 9’da hastaneye varmış, 12:16’da bebeğimi kucağıma almıştım. Üstüne de doğumhaneden odaya yürüyerek gitmiştim. İşte tüm bunları en başta hamileliğimin ve doğumumun en büyük kahramanı, en büyük destekçim her saniye yanımda olan eşime sonra da karşıma çıkan güzel insanlar doktorumuz Oluş Hoca ve tabi ki biricik ebemiz Pınar’a borçluyum.
Eveeeet bu hikayede çok şanslı göründüğümüz doğrudur efendim. Ama insanın biraz da şansını kendi yarattığı göz önüne alınırsa tabiri caizse biz bu şansı yaratmak için elimizden geleni ardımıza koymadık. Eğitim aldık, araştırdık, hareket berekettir dedik yiyip içip oturmadık, bize değer veren bir doktor, desteğine her an başvurduğumuz bir ebe ile birbirine inanan bir ekip olmayı başardık.
Yaşanmış hikayeleri okuyarak feyz alsak da her hamilelik, her doğum kendine özeldir dedik, eh biz de kısmetimize düşeni yaşadık. Şimdi de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Biz erdik muradımıza, darısı tüm (sezaryen normal fark etmez) doğal doğum dileyenlerin başına…

Sevgilerle,
Didem Gamze Işıksal ”
Maşallah size çok duygulandım çok şanslısınız 2buçuk ay önce Doğum yapmış biriyim ve hala toparlanamadım. 37 haftalık 2.900 lük bir bebeği kesi atılarak doğurdum. Doğumu unuttum gitti ama dikişlerim açıldı tekrar dikiş atıldı tekrar açıldı… hala toparlanamadım. Psikolojim o kadar bozuldu ki.. böyle kesisiz doğumlar okudukça kendim için çok üzülüyor ama Doğum yapan için çok seviniyorum. Şimdi öyle bir korku kaldı ki içimde normal Doğuma yönelik… (şuan kesinlikle değil) ama ilerde tekrar hamile kalmayı düşünürsem inşallah şartlar el verdiğinde görüşmek tanışmak isterim.