30 bu selam sana :O

bayanların yaşı sorulmazmış derler, ben de yazayım dedim:)
Tabi yazarken de; geçmiş yılların rüyasına yattım!
ilk okul servisinde daha 1.28 boyumla ayaklarım yere bile değmeyerek otururken, abilerimizden milenyum çağı geliyor diye sohbetlere kulak kabartırken, hemen hesaplayıvermiştik parmak hesabı ile iki bin yılında ben tam on dört yaşında olacaktım. Ne kadar önemli bir milattı benim için!
ve iki bin yılına erene kadar büyümeye devam ediyordum!
On yaş doğum günüm ise, benim için şenlik havasındaydı. Annanem bembeyaz gömleği ile yanımdaydı, inci boncuğum diye seve seve saçlarımı tarıyordu. Annem bir sini büyüklüğünde pasta yapmış bana göstermemek için köşe kapmaca oynuyordu. benden kaçar mı, kremşantisinden bir parmak almıştım bile :)) Allahım, Annem benim için evde sürpriz parti düzenlemişti. Mahalledeki tüm arkadaşlarımı davet etmişti. Biz çocuklar evin her yerinde, annelerimiz ise salonu işgal etmişler benim anlam veremediğim şekilde eğleniyorlardı. Kahkaha hala kulaklarımda 🙂 o kadar yorulmuştum ki beyaz diş hikaye kitabımı alıp annemlerin yatağına geçip sızmıştım bile 🙂 hediye edilen uçlu kalem seti ise gözümün önünde…
On dördüncü yaşımda ise; bu sefer kendi partimi kendim düzenlemiş evde arkadaşlarım ile pasta kesmiş, ergen halimiz tavan; teyipten son ses Hakan Peker- Karam ile kudurmuş, Hande Yener yalanın batsın ile platonik sevgilerimize isyan etmiş, Rafet El Roman- beni affeder misin? ile küs sevgilileri barıştırmış,Sezen Aksu- keskin bıçak ile uzun zamandır açılamayan çiftler bir birini dansa kaldırdı ve sevgilicilik başlamıştı bile… yani sadece yeni bir yaş almamış, milenyum kızı olmuş ve doğum günüm sevgi tomurcukları açtırmış, küsleri barıştırarak hayırlara vesile olmuştu. Amin Maalof ile tanışmam da o doğum günümden, hala kitabımı saklarım.
Bu doğum günümle aklım ermeye başladı; doğum günümün hıdrelleze denk geldiğini. O günden aklımda kalan doğum günü tayfasının çoğunun kaldığı ve ateş üzerinden atladığımız anlar. darbuka sesi ile hep bir ağızdan söylediğimiz roman havaları var şimdi bile dilimde mırıldandığım:)
On sekizinci yaşa girme gibi bir hevesim, gençliğimin odak noktası olmadı! biz daha çok teomandan daha on yedi on yedi havalarında nazlanıyorduk. Hem nasıl olsun ki, kim sorarsa sorsun aradan kaç yıl geçerse geçsin kim sorarsa sorsun ben on sekiz yaşımdayım diyen bir annem vardı 🙂 Ee ben de saygısızlık yapıp onu geçemezdim:)
Ama üniversite yıllarıma ait en güzel anılarımın sahibi devlet yurdu oda arkadaşlarım bana sürpriz bir doğum günü yapmışlardı. Canım Çanakkalemin Han Bar’ı… genzimi yakan bir sigara dumanı ve kulaklarımda harika coverleri ile pop corn! yurt giriş saatini kaçırmamak için en son minübüse yetişmek için koşturmalarımız gözümün önünde bu sefer…
İki bin on bir yılı evliliğimizin 10.günü, bildiğin çıtır gelin, bal ayındayız… peri bacalarının gölgesinde, güneşin ilk saatlerinde gökyüzünde süzülürken balonda boynuma ilişen bir öpücük kutladı yeni yaşımı… gözümün önünde ise, bir sürü çekik gözlü turist ve deklanşör sesleri :))
Tam bir yıl sonra, eski çalıştığım hastanenin bana kattığı en güzel arkadaşlarımın sürpriz doğum günü kutlaması… Gözümün önünde kırmızı şeker hamurundan kalp bir pasta üstünde sarı kıvırcık saçlı bir kız adı pınar olan… hala gülerek hatırladığım bir tabu gecesi olduğu 🙂 ha bir de kocalar ve karıları olarak giriştiğimiz yaş hesaplama çabaları 🙂
Bunlar benim; zihnimin ve kalbimin en derinlerinde sakladığım doğum günlerim.
Hep yaşım arttı ama hiç büyüdüğümü hissetmedim… hep arkadaş çevrem değişti ve büyüdü lise- üniversite- iş hayatı derken ama ben hiç büyüdüğümü hissetmedim… hep o ortamların en küçüğü ben oldum, pamuklara sarıldım, büyümedim!
Sevgili oldum, amaaan ne evliliği canım dereken eş oldum, büyümedim!
Hayat tam da lay laa laay laaa laal iken anne oldum.Annelik ile büyüyeceğimi zannetmiş tek büyüyen yerim kalbim ve göğüslerim oldu:)Anlayacağınız anne oldum büyümedim…
Hayallerim hep değişken, hep uçuk, hem bir polyannaken…
Dileklerim ise hep aynıydı… sağlık- mutluluk-huzur!
ve şimdi bu satırları yazarken, bir yandan aynaya bakıyorum gözlerimin etrafında beliren çizgilere, saçımda ki iki-üç beyaz saça (sayma derler ama saydım gitti 🙂 ), hemen elimin altında uyuyan Ilgaz kuzuma, bu yatağa asla küs girmeyeceğiz dediğim the kocca’ma baktım… ve parmak hesabı ile saydım yeniden! oldum mu size üç onluk…
oysa ki, bir sabah şen şakrak evimizin içine dolan komşu kızlarını hatırlıyorum annem için. Annem nazikçe hediyesini açıyordu onlardan mavi uzun dişli bir perma tarağıydı hediye gelen… Nesrin teyzem üç onluk oldun diye takılıyordu komşu kızı Nilüüfer ablam… ne güzel gündü kahvaltı masasını kaldırmadan daha gülüş cümbüş muhabbet edip annemin onsekizden yaşından hop diye otuza gelmesine gülüyorduk. çocuk aklım ile ne kadar büyük bir yaştı, anne yaşıydı… büyük insan yaşıydı…
şimdi ise ben! bi uyandım!
bir devir kapanmış.
üç onluk…
kendimi on sekizlik hissederken…
anne halime bile inanamazken…
üç onluk!
biz büyüdükçe hayallerimiz azalıp, kaygılarımız mı artıyor ne :\

ama keyif almak da bizim elimizdeydi, küçük dünyamızda büyük mutluluklar yaratarak…
Aslında çılgın bir parti yapmak istedim, aslında kız kıza sohbet çandırın dibine çekirdek çitleyip sabahlar olmasın demek istedim. Herkes çoluk çombalağa karışmış ne partisi olsa olsa emzirme yanında rezene partisi olur 🙂
Ben de bu yaşımı gelecekte hatırlayabilmek için, ellime geldiğimde bu hallerime bakıp çocuğuma anlatmak için, birisinden beklemek yerine benim için bir şey yapmasını…kendim yaptım! kendime stüdyo da fotoğraf çekimi ısmarladım! sadece ben varım Pınar! uzun zaman sonra sadece kendin için ne yaptın diyorum, işte bu benim kendim için yaptığım bir yeni yaş hediyesiydi 🙂
Ey sevgili otuzlu yaşlarım, Eyy üç onluk halim.. senden beklentim yok, biraz önyargım var… korkularım var! büyümekten korkuyorum! o yüzden hayırlara vesile ol!
mutluluk dolu, içi aşk saklı, dışı huzur yamalı… bebek kahkahası dolu bir yaş nasip kısmet et!
kimseyi de sevgisiz bırakma…

eee şimdi siz anlatın bakalım neler oluyor üç onluk yaşlarda?
dinlemek için sabırsızlanıyorum.
gebbepınar